İmam-ı Bûsirî ' nin Meşhur kasidesi ( Kaside-i Bürde )
1 . -
Ey gönül, Selemli dostları anmaktan mı gözünden kanlı yaş akıtıyorsun.
(selemliden kasıt Hz. Peygamber ve sahabedir.
Yoksa Kazıma tarafından rüzgar mı esti, zifiri karanlıkta Izam Dağı’ndan
şimşek mi çaktı.
Kazıma: Medine’nin bir başka adı. Izam Dağı: Medine çevresinde bir dağ.
Gözlerine ne oldu ki: “ağlama!” desen yaş döker, kalbine ne oldu ki “kendine gel!”
desen coşup kendinden geçer.
Yanıp tutuşan kalp ve akan gözyaşı karşısında aşık sevginin gizli
kalacağını mı sanır.
Aşk olmasaydı, sevgilinin harap olan yurdunda, ondan arta kalanlara bakıp
yaş dökmez, sorgun ağacı ile o dağı anarak geceler boyu uykusuz kalmazdın.
Gözyaşı ve hastalık aleyhinde iki adil şahit iken sevgini nasıl inkar edebilirsin.
Aşkın ızdırabı yanaklarından sarı papatya ve anem gibi iki çizgi halinde belirirken
sevgini nasıl inkar edebilirsin.
Anem: Hicazda yetişen ve meyvesi kızıl olan bir ağaç türü.
Evet, gece sevgilimin hayali geldi ve beni uykusuz bıraktı; çünkü aşk,
zevk ve elemle iç içedir.
Uzre aşkı gibi bir aşka tutulduğum için ey beni kınayan! Mazur gör, eğer adil
davransaydın kınamazdın beni.
Uzre: Yemen’de tertemiz aşklarıyla meşhur olan bir kabile.
Benim halim sence malum.. Sırrım da dedikoduculardan gizli değil, derdim
ise bitmez tükenmez.
Sen bana samimi öğütte bulundun, fakat ben onu dinleyecek halde değilim; çünkü
aşığın kulağı öğüt verenlere karşı sağırdır.
Ak saçların beni uyaran öğüdünü suçladım, halbuki ak saç öğüt hususunda
suçlanmaktan çok uzaktır.
2 . -
Kötülüğü emreden nefsim, cehaletinden dolayı, ak saçların ve ihtiyarlığın
uyarısından ders almadı.
Nefsim, misafir (olan ihtiyarlığa) ziyafet için hiçbir güzel amel hazırlamadı;
o da ansızın gelip başıma konuverdi!.
O misafire gereken saygıyı gösteremeyeceğimi bilmiş olsaydım, onun eseri
olan ak saçları boyayıp gizlerdim.
Huysuz atın dizginle çevrilmesi gibi azgın nefsi sapıklığından çevirmede kim
bana yardım edecek!
Nefsin kötü isteklerini kırmayı günahlarda arama! Çünkü yemek oburluk
arzusunu güçlendirir.
Nefis emzikli çocuk gibidir, onu kendi haline bırakırsan daha çok emmek
ister; sütten kesersen vazgeçiverir.
Nefis çeşitli amellerde otlarken onu kollayıp güt; eğer otlağı tatlı bulursa
otlatma!…
Nefsi bayağı isteklerinden çevir, onun seni yönlendirmesinden sakın; çünkü
nefsani istekler, hakim olduğu kimseyi ya helak yahut rezil eder.
İnsan zehirin yağda olduğunu farketmediği için, nefis ona nice öldürücü
lezzetleri güzel göstermiştir.
Açlık ve tokluğun hilelerinden kork, nice açlık vardır ki tokluktan daha zararlıdır!
Haramlarla dolmuş olan gözden yaş akıt ve pişmanlık perhizine sıkıca sarıl!
Nefis ve şeytana muhalefet ederek onlara başkaldır; her ne kadar sana samimi
öğütte bulunsalar da onlara güvenme.
Nefis ve şeytana düşman olarak da hakem olarak da boyun eğme; çünkü sen
hasmın da hakemin de hilesini bilirsin.
Amelsiz sözden Allah’a sığınırım. Şüphesiz bu halimle ben, iğdiş olan kimseye
soy isnat etmiş oldum.
Sana iyiliği emrettim, lakin emrettiğim şeyi ben yapmadım ve dürüst
davranmadım. Öyleyse benim sana “doğru ol” demem neye yarar?!
Ölümden önce nafile ibadet olarak bir hazırlık yapmadım; farz olandan başka ne
namaz kıldım ne de oruç tuttum.
3 . -
Karanlık geceleri, ayakları şişip ağrıyıncaya kadar ibadetle geçiren o Peygamber’in
sünnetini ihmal ettim.
O, açlığını hissetmemek için böğürlerinin nazik derisini dürüp bükerek karnına taş
bağladı.
Altından yüksek dağlar onu kendilerine cezbetmek istedi; o buna aldırış etmeyerek
yüksekliğin nerede ve nasıl olduğunu onlara gösterdi.
Geçim sıkıntısı çektiği halde onun bu teklife aldırış etmeyişi, dünyaya önem
vermediğini bir kere daha pekiştirmiştir. Kuşkusuz sıkıntı çekmek namusa
etki edemez…
Kendisi olmasaydı, dünyanın yokluktan varlık alanına çıkamayacağı bir şahsın
çektiği sıkıntı, onu dünyaya nasıl bağlayabilir ki…
Hz. Peygamber iki dünyanın, insanların ve cinlerin, Arap ve Arap olmayan her iki
kesimin de efendisidir.
Peygamberimiz iyilikleri emreden, kötülükten nehyedendir. “Evet” veya “hayır”
diye karar veren hiçbir kimse onun kadar doğru karar vermiş değildir.
O öyle sevgili bir peygamberdir ki, (kıyamet günü) dehşetli korkulardan herhangi
biri hücum ettiği zaman onun şefaati umulur.
Hazret-i Peygamber (bütün insanları) Allah’a davet etti. O’na sarılanlar kopmayan
sağlam bir ipe yapışmışlardır.
Yaratılışta ve ahlakta bütün peygamberlerden üstündür. İlim, asalet ve cömertlikte
hiçbir peygamber onun mertebesine yükselmiş değildir.
Bütün peygamberler Rasulullah’ın (irfan) denizinden bir avuç veya cömertlik
yağmurundan bir yudum su istemektedir.
Diğer peygamberler Rasulullah’ın huzurunda, dereceleri bakımından, ilmin noktası
veya hikmetin harekesi gibi kalırlar.
O öyle bir peygamberdir ki, maddesi ve manası tam kemale ermiş, sonra da insanı
yaratan Allah cc onu kendine sevgili seçmiştir.
O güzelliğinden ortağı olmayandır. Ondaki güzellik cevheri de bölünmüş değildir.
Hristiyanların kendi peygamberleri hakkındaki aşırı iddialarını bırak da
Hz. Peygamber hakkında dilediğin gibi hüküm ver.
Onun şahsına dilediğin üstün hasletleri izafe et, onun kadrini dilediğin büyüklük
sıfatları ile yücelt.
Rasulullah’ın faziletinin bir hududu yoktur ki, konuşan kimse o fazilet
dile getirebilsin…
Onun mucizeleri büyüklük bakımından zatı derecesinde olsaydı, ismi anıldığı
zaman çürüyen kemikleri bile diriltirdi!…
Bize olan aşırı sevgisinden dolayı o, aklın almadığı şeyle bizi imtihan etmedi. Biz de
şüpheye düşmedik ve şaşırıp bir hata yapmadık.
Onun kemalini anlamak bütün varlıkları aciz bıraktı. Ona yakın ve uzak olanlarda
hayret ve aczden başka bir şey görülmez!
Hz. Peygamber, uzaktan gözlere küçük görünen, fakat yakından
(ve doğrudan bakılınca) gözü kamaştıran güneş gibidir.
Uyuyan ve gördüğü düşle avunanlar dünyada onun yüce varlığını
nasıl anlayabilir?!..
Onun hakkında ilmin varabildiği en son netice, onun bir beşer ve Allah’ın yarattığı
bütün varlıkların en hayırlısı olduğudur.
Bütün peygamberlerin getirdiği mucizeler, onlara, ancak onun nurundan
ulaşanlardan ibarettir.
Çünkü o bir fazilet güneşidir; diğer peygamberler ise (güneş batınca) karanlıkta
insanlara parıltısını gösteren yıldızlar gibidir.
Güzel ahlakla süslenen Peygamber’in yaratılışı Allah’ın ne büyük ikramıdır!
Güzellik onu bürümüş ve güzel yüz ona nişan olmuştur.
Hz. Peygamber yumuşaklıkta çiçek, şerefte dolunay, cömertlikte deniz, himmet
hususunda sonsuz zaman gibidir.
Onunla yalnızken karşılaştığın zaman, heybetiyle sanki o, bir ordu veya emrine
amade olanlar arasında gibidir.
Sedef içinde gizli inciler, sanki onun söz ve tebessümünden oluşmuştur.
Onun kemiklerini saran toprağa denk olacak hiçbir koku yoktur; Onu koklayana
ve öpene ne mutlu!..
4 . -
Allah, onun doğumunu tertemiz soyundan meydana getirdi; ne güzel bir
başlangıç ve ne güzel bir son…
(Onun doğduğu gün) Öyle bir gündür ki, o gün İranlılar, keder ve azapların
gelişiyle korkutulduklarını sezdiler..
Kisra’nın adamlarının bir daha bir araya gelmeyecek şekilde dağıldığı gibi
onun sarayı da öylece yarılıp ayrıldı.
Onun doğumuna duyduğu eseften dolayı (taptıkları) ateşin nefesi kesilip söndü.
Nehirleri de öfke ve üzüntüsünden kaynak ve yatağını değiştirdi.
Göllerinin yere batması Sava’lıları ümitsizliğe düşürdü ve susadıkları zaman
göle gidenler öfkeyle geri döndüler.
Sanki ateşte, sudaki ıslaklık (ve söndürme) özelliği varmış gibi üzüntüsünden
(söndü). Su da ateşteki alev (ve yakma) özelliğine sahip gibiydi.
Onun doğduğu gün cinler sevinç çığlıkları atıyor, nurlar yükselip yayılıyor,
hakikat manada ve sözde ortaya çıkıyordu.
Kör ve sağır kesildiler de müjdelerin ilanı işitilmedi ve korku şimşekleri
görülmedi.
Kavimlere, kendi eğri dinlerinin devam edemeyeceğini kahinleri haber
verdikten sonra dahi uyarıları farkedemediler.
Yerdeki putların (yüzüstü) düştüğü gibi ufukta yıldızların akmasını
gördükleri halde yine farkedemediler.
Öyle ki şeytanlar (yıldızları akması karşısında) vahiy yolundan dönüp
peş peşe kaçışıyorlardı.
Onlar adeta Ebrehe’nin yiğit erleri(!) veya (Hz.Peygamberin) avuçlarından
atılan çakıl taşları karşısındaki (bozguna uğrayan) asker gibiydiler.
Hz. Peygamber’in avuçlarındaki çakıl taşları, tesbih ettikten sonra, tıpkı
tesbih eden Hz. Yunus’un, kendini yutan balığın karnından atıldığı gibi atıldılar.
5 . -
Onun davetine ağaçlar secde ederek ve ayaksız, kökleri üstüne (sürünerek)
yürüyüp geldiler.
Ağaçlar öyle çizgi çizdiler ki, sanki kökleriyle yol ortasına en güzel yazıyı
yazmışlardı.
(Ağaçların hareketi) bulut gibiydi; o nereye gitse bulut da gider ve onu, günün
en sıcak vaktinde fırın gibi kızgın güneşin hararetinden korurdu.
Yarılan aya yemin ederim onun Hz. Peygamber’in kalbine bir benzerliği vardı.
Hayır ve kerem sahibini (Hz. Peygamber’i) mağaranın saklayışı ve kafirlerin
bütün gözlerinin ona karşı kör kesilişi onun mucizelerindendir.
Müşrikler, mağarada hiç kimse yok derken, sadık olan Hz. Muhammed ile
sıddık olan Ebu Bekir mağarada (bulundukları halde) görülmediler.
Müşrikler, mahlukatın en hayırlısının üzerine örümceğin ağını örmediğini
ve güvercinin uçup dolaşmadığını sandılar.
Allah’ın onu koruması, kat kat zırhlara ve sağlam kalelere ihtiyaç bırakmadı.
Zamanın bana zulmederek zarar vermesinden dolayı her ne vakit ona sığındımsa,
onun tam bir himayesinden başka bir şey bulmadım.
Her ne zaman ondan iki dünyaya ait nimet istedimse, iyilik yapanların en
hayırlısı olandan (Hz Muhammed’den) bol bol ihsan gördüm.
Onun rüyasında gerçekleşen vahyi inkar etme; çünkü onun, gözleri uyuduğu
zaman uyumayan bir kalbi vardır.
(Rüyadaki) bu vahiy, onun peygamberlik mertebesine erdiği bir sırada
gerçekleşmişti. O halde böyle bir zamanda rüya görenin hali inkar olunamaz.
Haşa, vahiy çalışıp kazanmakla elde edilmiş değildir ve hiçbir peygamber de
gaibden verdiği haberde yanlış yapmaz.
*Onun eli, nice hastayı dokunmakla iyileştirdi ve nice şifaya muhtaç olan
kimseyi cinnet bağından kurtarıp salıverdi.
Onun duası nice kıtlık ve kuraklık yılını ihya etti. Hatta o sene, karanlık asırlar
içinde bembeyaz parlayan bir yıla benzedi.
(Rasulullah’ın duası üzerine) sağanak yağdıran bir bulut sebebiyle derelerden
akan suyu, denizden bir ırmak veya Arim vadisinden gelen sel zannedersin.
Arim: Kuran-ı Kerim’de geçtiğine göre Yemen’deki Sebe kavmini
cezalandırmak üzere şiddetli yağmurların yıktığı gölet.
6 . -
Bırak beni de onun, gece yüksek dağ başından yakılan ziyafet ateşi gibi besbelli
olan mucizelerini anlatayım.
Muntazam olarak dizilen inci daha güzeldir, bununla beraber dizilmemek
incinin kıymetini eksiltmez
Şairin hayal gücü, ondaki yüksek ahlakı ve temiz huyu anlatmaya yetmez.
Allah’ın hak olan ayetleri (lafız itibariyle) sonradan, (mana itibariyle)
ezelidir; çünkü kadim olan Allah’ın sıfatıdır.
Kur’an ayetleri, bize ahiretten, Ad ve İrem kavimlerinden haber vermeleri
itibariyle (manası ve hükümleri) belirli bir zamana ait değildir.
Onlar, bugün hala elimizde bulunmakta olup diğer peygamberlerin
mucizelerinden üstündür; çünkü onların mucizeleri (belirli bir zamanda
gelmiş) ve devam etmemiştir.
Onlar, şüpheye yer vermeyen ve (kendisinin üstünde) hiçbir hakem kabul
etmeyen muhkem ayetlerdir.
Her ne zaman Kur’an ayetlerine harp ilan edilecek olsa, sonunda en azılı
düşmanlar bile gerçeği görerek ona teslim olmuşlardır.
Namusuna düşkün kimsenin kendi hareminden caninin elini çekip defettiği
gibi, Kur’an’ın belagatı da muarızlarının iddiasını öylece reddetmiştir.
Kur’an ayetlerininin, deniz dalgaları gibi birbirini destekleyen manaları
vardır, fakat onlar güzellik ve değer bakımından denizin cevherinden
daha üstündür.
Kur’an ayetlerinin olağanüstülükleri saymakla bitmez ve çok okumakla
bıkıp usanılmaz.
Kur’an’ı okuyanın gözü ve gönlü onunla tatmin olmuştur. Onu okuyana
dedim ki; Allah’ın ipi olan Kur’an sayesinde isteğine ulaştın, artık ona
sımsıkı sarıl.
Eğer Kur’an’ı Lezza ateşinin hararetinden korktuğun için okursan, onun
serin suyuyla cehennem ateşini bile söndürürsün.
Lezza: Cehennemin isimlerinden biri.
Kur’an ayetleri havz-ı kevser gibidir. Günahkarlar ona kömür gibi simsiyah
girseler dahi yüzleri ak pak olarak çıkarlar.
Onlar sırat ve terazi gibi dosdoğrudur. İnsanlar arasında Kur’an’ın gösterdiği
adaletin dışında bir adalet sürekli değildir.
İyi anladığı ve tam erbabı olduğu halde, bilmezlikten gelerek onu inkara
yeltenen kıskancın haline sakın şaşma!..
Bazen ağrı yüzünden göz güneşin ışığını ve hastalıktan dolayı ağız suyun
tadını inkar eder.
7 . -
Ev ihtiyaç sahiplerinin koşarak ve güçlü develere binerek kapısına yöneldiği
kimselerin en hayırlısı (olan Peygamber!)
İbret almak isteyenler için senden başka varlığı en büyük ayet kim olabilir?!
Ve ganimet bilenler için senden başka en yüce nimet kim olabilir?!
Sen, zifiri karanlık bir gecede dolunayın gidişi gibi bir Harem’den diğer bir
Harem’e gittin.
Sen (miraç gecesi) Kabe-kavseyn denilen öyle bir mertebeye yükseldin ki,
o mertebe (diğer peygamberler tarafından) ne istenildi ne de ona ulaşıldı.
(O gece) bütün nebi ve resuller, hizmetçinin efendiyi öne geçirdiği gibi
seni öne geçirdiler.
Sen, kalabalık bir topluluk içinde sancak sahibi olarak onlara uğrayıp yedi
kat gökleri yarıp gittin.
Allah’a yaklaşmak üzere yükselmek isteyenlere yükselecek bir yer ve ileri
geçmek isteyenlere bir nihayet bırakmayıncaya dek yükseldin.
Sen miraca davet olunduğunda, bir sancak gibi kendi makamına nisbetle
bütün makamları aşağıda bıraktın.
Gözlerden gizli mi gizli olan Allah’a kavuşmak ve nice önemli sırları
anlamak için mirac ettin.
Kimse sana ortak olmadan bütün övünülecek sıfatları kendinden topladın
ve her makamı tek başına geçtin.
Senin sahip olduğun mertebelerin derecesi yüce ve sana verilen nimetleri
hakkıyla anlamak zordur.
Ey İslam topluluğu! Allah’ın ezeli bir lütfu olarak bizim yıkılmayan bir
dayanağımız vardır, ne mutlu bizlere…
Allah bizleri, peygamberlerin en şereflisi olan Hz. Muhammed vasıtasıyla
kendine itaate davet edince, biz de ümmetlerin en şereflisi olduk.
8 . -
Aslanın kükreyişi, bir şeyden habersiz otlayan koyun sürüsünü ürküttüğü gibi
onun peygamberlik haberleri de düşmanların kalplerine öylece korku saldı.
Hz. Peygamber her savaşta düşmanla karşılaşmaktan geri kalmadı; öyle ki,
mızrak ile (öldürülen düşmanlar), kasap kütüğünde doğranan ete benzerdi.
Düşmanlar, karakuş ve kartalların (savaş meydanından) kapıp kaldırdığı et
parçalarına özenircesine harpten kaçmak isterlerdi.
Haram aylarının geceleri dışında düşmanlar, gelip geçen gecelerin sayısını
bilmezlerdi.
İslam dini sanki düşmanların etine iştahlı, bütün kumandanlarla, onların
üzerine inen misafir gibidir.
Hz. Peygamber at üzerinde, dalgalar gibi ard arda ok yağdıran
kahramanlardan oluşan deniz gibi bir orduyu sevk ve idare ediyordu.
O kahramanlar, küfrün kökünü kazımak için hücum ederler, sevabını yalnız
Allah’tan bekler ve O’nun her davetini hemen kabul ederlerdi.
Nihayet İslam milleti garip kaldıktan sonra o kahramanlar sayesinde hısım
ve akrabalarına kavuştu.
(Çocuk ve kadınlar) en hayırlı baba ve kocaların sayesinde (düşmanlardan)
ebediyyen korunarak yetim ve dul kalmadı.
Mücahitler dağlar gibidir. Şimdi sen, her savaşta onlardan neler çektiklerini
düşmanlarından sor.
Düşmanlar için vebadan daha tehlikeli birer felaket mevsimi olan savaşları sen
Huneyn’den, Bedir’den ve Uhud’dan sor.
Onlar, düşmanların sarkan saçlarıyla simsiyah olan ense köküne beyaz olarak
indirdikleri kılıçları kıpkızıl olarak kaldıranlardır.
Hatt oklarıyla yazı yazan mücahidlerin kalemleri, düşmanın vücudunun hiçbir
tarafında noktasız yer bırakmamıştır.
Nasıl ki gül, güzel manzarasıyla palamut ağacından seçilirse, keskin silahlı
mücahidler de kendilerini başkalarından ayıran bir görünüme sahiptirler.
Zafer rüzgarları sana onların güzel kokusunu sunuyor. Zırhına bürünen her
kahramanı henüz kılıfından çıkmamış çiçek sanırsın.
Atların sırtında, kolanların sıkı bağlanmasından değil, azim ve sebatlarının
kuvvetli oluşundan dolayı sanki mücahitler yükseklerde biten kökleri
sağlam ağaçlar gibidir.
Mücahitlerin şiddetli hücumundan korkan düşmanların kalpleri uçtu da yiğitle
kuzuyu ayırt edemez oldular.
Ormanda aslanlar, Rasulullah’ın sayesinde zafer kazanan kimseye rastlayacak
olsalar korkudan susarlar.
Onun yardımıyla zafer kazanamayan bir dost ve perişan olmayan bir düşman
asla göremezsin.
Aslanların yavrularıyla birlikte (kendileri için güvenli olan) ormana indiği gibi
Hz. Peygamber de ümmetini dinin sağlam sığınağına indirdi.
Allah’ın kelamı olan Kur’an, İslam dinine karşı nice mücadele edenleri yere serdi;
ve onun kuvvetli delilleri, nice azılı düşmanları mağlup ve perişan etti.
Okuma yazma bilmeyen bir ümminin cahiliye döneminde yaşadığı halde
ilim, yetim olduğu halde yüksek bir terbiyeye sahip olması sana mucize
olarak yeter.
9 . -
Bu kasideyle ona (Rasulullah’a) hizmet ettim. Hayatım boyunca başkalarına şiir
yazarak ve hizmet ederek işlediğim günahların, bu kaside vesilesiyle affını
ummaktayım.
Başkalarına yazdığım şiir ve ettiğim hizmet, boynuma, neticesinden korkulan bir
gerdanlık taktığı için, bunlarla sanki ben kurbanlık bir deveyim…
Her iki halde de, (başkalarına şiir yazmak ve hizmet etmekle) çocukça
taşkınlıklarda bulundum. Neticede günah ve pişmanlıktan başka
bir şey elde etmedim.
Ey ticaretinden zarar eden nefis! Dünyaya karşılık dinini satın almadın ve iyi bir
pazarlık yapmadın.
Kim ki din hususunda peşini veresiyeye satarsa, onun peşin ve veresiyede iflas
edeceği besbellidir.
Eğer günah işleyecek olursam, Hz. Peygamber’le olan ahdim bozulmaz ve onunla
olan bağım kopmuş sayılmaz.
Şüphesiz ismimin Muhammed olması dolayısıyla ben onun himayesindeyim. O ise,
yaratılanlar içinde sözünü yerine getirenlerin en vefalısıdır.
Eğer kıyamet günü lütfedip elimden tutmazsa, (o zaman sen bana) şöyle de: “Ey
ayağı sürçen zavallı nerdesin!”
Haşa o, kereminden umanı mahrum etmez; ona sığınan komşu, hürmet ve şefaat
görmeden dönmez.
Bütün düşüncemi onun medh-ü senasına ayıralı, kurtuluşum için onu
hamilerin en hayırlısı buldum.
Yağmurun tepelerde bile çiçek bitirdiği gibi, onun bol şefaati de ümitsiz kalan bir
eli bırakmaz.
(Bu kasideyi yazarken), Herem’i övmesi üzerine Züheyr’in elleriyle derlediği göz
alıcı dünya çiçeklerlini (nimetlerini) istemedim.
Herem b. Sinan: Cahiliye döneminde cömertliğiyle meşhur bir Arap meliki.
Züheyr: Cahiliye devrinin önde gelen şair ve hatiplerinden.
10 . -
Ey yaratılmışların en hayırlısı olan Peygamber! Ölüm geldiğinde benim senden
başka sığınacak kimsem yoktur.
Kerim olan Allah, kıyamet gününde müntakim ismiyle tecelli edince, ey Allah’ın
Rasulu bana şefaat etmekle senin makam ve rütbene asla noksanlık gelmez.
Şüphesiz dünya ve ahiret senin cömertliğinden, Levh’in ve Kalem’in ilmi de
senin ilmindendir.
Ey nefs, büyük günahlardan dolayı Allah’ın rahmetinden ümit kesme! Çünkü
Allah’ın mağfiretine nisbetle büyük günahlar küçük hatalar gibidir.
Umulur ki Rabbim rahmetini taksim ederken, taksim günahların
(çokluğuna göre) yapılır.
Ya Rabbi! (Rahmetine olan) ümidimi huzurunda ters çevirme ve hesabımı
noksan eyleme.
İki dünyada da kuluna lütfeyle, çünkü korkular hücum ettiği zaman onun
bitip tükenen bir sabrı vardır.
Allah’ım sürekli olan salavat bulutlarına izin ver de Hz. Peygamber üzerine
sağanak sağanak rahmet yağdırsınlar.
Seher yeli sorgun ağacının dallarını hareket ettirdikçe ve deveci boz develeri
nağmeleriyle coşturdukça o rahmet yağdıkça yağsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder